I
fâilâtün / mefâîlün / fe’îlün
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;
Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,
Eşini gâib eyleyen bir kuş
Eşini kaybeden bir kuş
gibi kar
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nev-bahârı arar…
Geçen ilkbahar günlerini arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kalplerin divane şarkısı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
Ey güvercinlerin şiirleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
O baharın bu işte yarını
Kapladı bir derin sükûta yeri
Kapladı bir derin sessizliğe yeri
karlar
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!
Ki sessizce daima ağlar!
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
Bir melek kanadının beyaz tüyü
gibi kar
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar.
Seni solgun bahçelerde arar.
Sen açarken çiçekler üstünde
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde
Cansız bedenin üstünde şimdi ey ölü
Başladı parça parça pervâze
Başladı parça parça altın kırıntıları
karlar
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!
Ki gökyüzünden düşer düşer ağlar!
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Küçücük, beyaz başlı baykuşlar
gibi kar
gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Sizi dallarda, yuvalarda arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! –
Yuvalarda -feryat etmeyen yetîm-
Son kalan mâi tüyleri kovalar
Son kalan mavi tüyleri kovalar
karlar
karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.
Ki havada uçar uçar ağlar.
II
mefûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Ey kış göğü, elinde yığın yığındır
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter…
Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, ıslak bulut…
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Dök ey gökyüzü -doğanın canlılığı uykudadır-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Siyah toprağın üstüne katışıksız çiçekler!
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! –
Her ağaçlık yer şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! –
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid…
Bir gölge yığını ve siyah renkli ve ümitsiz
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Ey kış göğünün eli, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Her ağaçlığın üstüne bir beyaz örtü!
mefûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
Göklerden emeller gibi dökülüyor kar
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
Her mutlu hayalim gibi koşarak düşüyor kar
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
Sessiz bir rüzgar tüylü bir kanatta uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,
Yolunda durur bir aralık sonra uçarlar,
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçışarak
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
Bazen uçmada tüyler gibi, bazen dökülmede
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar, sessizliğin dualarının bütün nağmeleri
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
Karlar, ruhların bahçelerinin çiçekleri
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Dök siyah toprak üstüne, ey göğün eli dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ey göğün eli, izzetin eli, kışın eli, dök
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Bahar çiçekleri yerine beyaz kar
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.
Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu.
Cenab Şahabettin / Servet-i Fünun, nüsha-i mümtaze, 1313/1897