اى تاب حسنك آفت نيروى آفتاب
حجلت پزير رنك رخك روى آفتاب
Ey tâb-ı ḥüsnüň âfet-i nîrûy-ı âfitâb
Ḥaclet-pezîr-i reng-i ruḫun rȗy-ı âfitâb
Ey güzelliğin parlaklığın güneşin ışığının gücünü yok eden sevgili! Senin yanağının rengi utançtan güneşin yüzünü kızartır.
فيض آشناى داغ دل اولمق محالدر
رنك شكستۀ كل خود روى آفتاب
Feyż-âşinâ-yı dâġ-ı dil olmaķ muḥaldir
Reng-i şikeste-i gül-i ḫod-rûy-ı âfitâb
Güneşin kendi kendine yetişmiş yaban gülünün soluk rengi gönül yarasından feyz alamaz, kızaramaz; buna imkân yoktur.
مانند زره محو وجود ايلر اوغرايان
اول ماهك اولدى كويى مكر كوى آفتاب
Mânend-i zerre maḥv-ı vücûd eyler uġrâyân
Ol mâhuň oldî kûyı meger gûy-ı âfitâb
O ay yüzlü sevgilinin bulunduğu yer sanki güneşin ateşten topuna döndü. Oraya uğrayan zerre gibi varlığını kaybeder.
صحرا نورد عالم الالدن اول حال وش
بر نافه حاصل ايتمدى آهوى آفتاب
Ṣahrâ-neverd-i âlem olaldan o ḥâl-veş
Bir nâfe ḥâṣıl etmedi âhû-yı âfitâb
Güneş ceylanı dünyanın bütün çöllerini katettiği halde sevgilinin yüzündeki ben gibi bir misk kokusu meydana getirmedi.
عكس رخك او باده يه بر كره كيم دوشر
تا خشر ﻻى خمى ويرور بوى آفتاب
Aks-i ruḫun o bâdeye hir kerre kim düşer
Tâ haşr lây-ı ḫummı verir bûy-ı âfitâb
Ey sevgili! Senin yanağının aksi hangi şaraba bir kere düşse, güneşin kokusu tâ kıyamet gününe kadar şarap küpündeki tortu kokusunu verir.
اى نحل تازه اوغراسه كولزار كويكا
كولبن فراز دوزخ اولور جوى آفتابا
Ey nahl-i tâze uğrasa gülzâr-ı kȗyuna
Gülbün-firâz-ı dûzâh olur cȗy-ı âfitâb
Ey taze fidana benzeyen sevgili! Güneş ırmağı senin bulunduğun gül bahçesine benzeyen yerlere uğrasa cehennemde gül fidanları yetiştirir.
اى ناﺌلى اوطر كى چوكان فتندور
پامال اكن روبودسيدر كوى آفتاب
Ey Nâ’ilî o turra ki çevgân-ı fitnedir
Pâmâl iken rübûdesidir gûy-ı âfitâb
Ey Nâ’ilî ! Sevgilinin alnına dökülen o büklüm büklüm saç bir fitne çevgânıdır. Ayaklar altında sürünürken bile güneş topunu yakalar.