Bazı kırlarda gezerken görülür nefretle;
Bir çukur yerde birikmiş mütekeddir bir su,
Solucanlarla, sülüklerle, yılanlarla dolu.
Adacıklar gibi sathında yüzen ebr-i hevâm,
Sazların zıll-ı kesîfinde o bî-had, bî-nam
Kaynaşan mahşer-i muntin, acı bir haşyetle
Titretir kalbi, fakat kurtulamaz gözleriniz
Nazar etmekten o mir’ât-i sem-âlûda yine,
Sizi bir cazibe almış gibidir pençesine.
Rûhunuzdan ne kadar gelse nidâ-yı nefret
Oradan ayrılamaz dikkatiniz bir müddet,
Oradan dönmeğe kuvvet bulamaz gözleriniz…
İşte gayyâ-yı vücûd, işte o zulmet, o batak;
Beşerin işte, pür ümmîd ü heves, müstağrak
Ka’r-ı târında şinâh ettiği girdâb-ı ufûl…
Rûh-ı sâfı şeb-i a’mâkına ettikçe nüzûl
Çırpınır gayz u teneffürle; fakat bî-ârâm
Edecektir bu nüzûlünde ebedlerle devâm.
Tevfik Fikret (Servet-i Fünun, 1899)
- gayyâ-yı vücûd: Varlık Çukuru (cehennemi)
- ebr-i hevâm: böcek bulutu
- zıll-ı kesîf: koyu gölge
- haşyet: korku, ürperti
- mir’ât-i sem-âlûd: zehir bulaşmış ayna
- müstağrak: kendinden geçmş
- şinâhet: yüzmek
- rûh-ı sâf: saf ruh
- a’mâk: derinlik
- bî-ârâm: dinlenmeksizin
- bî-had: hadsiz, sayısız
- mahşer-i muntin: kokuşmuş kalabalık
- ka’r-ı târ: karanlık çukur
- girdâb-ı ufûl: yokluk girdabı
- şeb: gece
- gayz u teneffür: kin öfke nefret
- mütekeddir: Kederli,sıkıntılı,
- sath: üst,
- bî-nam: isimsiz
- zulmet: Karanlık
- nüzûl: İnmek
Gayyâ-yı Vücûd | Varlık Cehennemi Bazı kırlarda gezerken görülür nefretle; Bazı kırlarda gezerken görülür nefretle; Bir çukur yerde birikmiş mütekeddir bir su, Bir çukur yerde birikmiş kokuşmuş bir su, Solucanlarla, sülüklerle, yılanlarla dolu. Solucanlarla, sülüklerle, yılanlarla dolu. Adacıklar gibi sathında yüzen ebr-i hevâm, Adacıklar gibi üzerinde yüzen böcek bulutları, Sazların zıll-ı kesîfinde o bî-had, bî-nam Sazların gölgesinde sayısız, isimsiz Kaynaşan mahşer-i muntin, acı bir haşyetle Kaynaşan kokuşmuş kalabalık, acı bir korkuyla Titretir kalbi, fakat kurtulamaz gözleriniz Titretir kalbi, fakat kurtulamaz gözleriniz Nazar etmekten o mir’ât-i sem-âlûda yine, Bakmaktan o zehir bulaşmış aynaya yine, Sizi bir cazibe almış gibidir pençesine. Sizi bir cazibe almış gibidir pençesine. Rûhunuzdan ne kadar gelse nidâ-yı nefret Rûhunuzdan ne kadar gelsede nefret seslenişi Oradan ayrılamaz dikkatiniz bir müddet, Oradan ayrılamaz dikkatiniz bir müddet, Oradan dönmeğe kuvvet bulamaz gözleriniz… Oradan dönmeğe kuvvet bulamaz gözleriniz… İşte gayyâ-yı vücûd, işte o zulmet, o batak; İşte varlık cehennemi, işte o karanlık, o batak; Beşerin işte, pür ümmîd ü heves, müstağrak İnsanın işte, ümid dolu heves dolu, kendinden geçmiş Ka’r-ı târında şinâh ettiği girdâb-ı ufûl… Karanlık çukurda yüzdüğü yokluk girdabı… Rûh-ı sâfı şeb-i a’mâkına ettikçe nüzûl Saf ruhu karanlığın derinliğine indikçe Çırpınır gayz u teneffürle; fakat bî-ârâm Çırpınır öfkeyle nefretle; fakat durmaksızın Edecektir bu nüzûlünde ebedlerle devâm. Devam edecektir o inişe sonsuza kadar. Tevfik Fikret (Servet-i Fünun, 1899)
Bu şiirin tamamı mı acaba?