Fâ’ilâtün / Fâ’ilâtün / Fâ’ilâtün / Fâ’ilün
Ol ki her sâ’at gülerdi çeşm-i giryânum görüp
Ağlar oldı hâlüme bî-rahm cânânum görüp
Her saat ağladığımı görüp bana gülen merhametsiz, sevgilimi görünce halime ağlar oldu.
Eyleyen ta’yîn-i eczâ-yı müdâvâ derdüme
Terk idüp cem’ itmedi hâl-i perişanımı görüp
Derdimin tedavisi için ilâç yapmaya çalışan doktor, benim perişan halimi görünce ilâç hazırlamaktan vazgeçti.
Lâle-ruhlar göğsümün çâkine lnlma-rfar nazar
Hiç bir rahm eylemezler dâğ-ı hicrânum görüp
Lâle yanaklı güzeller göğsümün yırtığına bakmazlar. (Göğsümdeki) ayrılık yaraşma bakıp hiç merhamet etmezler.
Dut gözin ey dûd-ı dil çerhün ki devrin terk idüp
Kalmasun hayretde çeşm-i gevher-efşânum görüp
Ey gönül ateşinin dumanı! Feleğin gözünü kapat da inci (gözyaşı) saçan gözünü görüp hayretinden dönmesini bırakmasın.
Pertev-i hurşîd sanman yirde kim devr-i felek
Yire urmış âftâbm mâh-ı tâbâmun görüp
Güneşin ışığı yere vurmuş sanmayın, felek benim parlayan ayımı (sevgili) görüp (öfkesinden) güneşini yere vurmuş.
Suda aks-i serv sanman kim koparup bâğbân
Suya salmış servini serv-i hırâmânum görüp
Suda görünen servinin aksi sanmayın. Bahçıvan benim salınarak yürüyen servi boylumu (sevgili) görüp bahçedeki servisini (öfkesinden) kopararak suya atmıştır.
Ey Fuzûli bil ki ol gül-ânzı görmiş degül
Kim ki ayb eyler menüm çâk-i girîbânum görüp
Ey Fuzuli! (üzüntüden) yakamı parçaladığımı ayıplayan kimsenin o gül yüzlü güzeli görmediğini bil (sevgilini görse seni ayıplamazdı)