İlhâm eder tabîat bir şi’r-i sâf ü garrâ,
İlham eder tabiat bir ak ve saf şiir,
Bir şi’r-i ber-güzîde her kalb-i gam-sirişte;
Bir seçkin şiir hem gamla yoğrulmuş kalbe;
Tanzîm eder o şi’ri gûyâ ki bir ferişte,
Sanki o şiiri bir melek tanzim eder,
Tanzîm eder de sonra bir kalbe eyler ilkâ;
Tanzim eder de sonra bir kalbe yerleştirir;
Her gün derim: “O şi’ri en sonra yazdım işte!”
Her gün derim: “O şiiri en sonra yazdım işte!”
Her gün beni hakîkat tekzîb eder, dirîgâ!
Hakikat ise her gün beni yalanlar, eyvah!
Hâlâ yazılmamıştır, hem de yazılmaz aslâ
Halâ yazılmamıştır, hem de yazılmaz asla
Kalbimde daim ağlar ol şi’r-i nâ-nüvişte!
Kalbimde daima ağlar o yazılmamış şiir!
İşte cihanda mutlak her şâir-i mükedder
İşte dünyada mutlak her şair kederli
Bir ruhu çâk edip de ol şi’ri bulmak ister;
Bir ruhu parçalayıp da o şiiri bulmak ister;
Ancak türâb olunca kalbi bulur o şi’ri!
Ancak toprak olunca kalbi, bulur o şiiri!
Her şâirin cihânda bâkî kalır muhakkak
Muhakkak her şairin dünyada ebedidir
Bir nâ-nüvişte şi’ri, bir nâ-şinîde fikri
Yazılmamış bir şiiri söylenmemiş bir fikri
Ol fikre şi’r-i mutlak dense revâdır el-hak!
O şiire, fikre değişmez şiir dense doğru olur!
Hazine-i Fünun, No:343, 1313/1897