Hayatı hakkındaki bilgilere Ayvansaraylı Hafız Hüseyin’in Mecmua-i Tevarih’inde ve 18. yüzyılın başlarında İstanbul’da bulunan Boğdan Beyi Kantemiroğlu’nun eserinden ulaşılabilmektedir.
Ününü daha çok ressam olarak yapan, minyatürleriyle tanınan Levnî’nin bir başka yanı da, Âşık Ömer’in etkisinde kalmış bile olsa, bir halk ozanı oluşudur. Asıl adı Abdülcelil Çelebi’dir. Edirne’den İstanbul’a geldiği, bir süre Bursa’da kalmış olduğu, Bursa’da evlendiği sanılıyor. “Ressam çıraklığı” yaptıktan sonra döneminin en ünlü ressamı olmuş “Saray Ressamlığı”na yükselmiştir.
Levnî’nin yalın bir dili olduğu gözleniyor. İnce alaycı bir tutumu vardır.
Levnî Türk edebiyatında güzel sanatların şiir dalında Atalarsözü Destanı’yla ünlenmiş birisidir. Yirmi sekiz dörtlükten oluşan bu destanda onlarca atasözünün (Sert sirke kabına zarar demişler, Bugünkü işini koyma yarına, Dağdan gelenler bağda olanları kovar demişler, Bal tutan parmağın yalar demişler, Kendi çalar kendi oynar demişler, Gün doğmadan neler doğar demişler, Güneş balçık ilen sıvanmaz, vb) dörtlüklerin içerisine serpiştirilerek manzum olarak söylenmesi onun şiirdeki sanat gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca destanda atalar sözü, pend, eski mesel, durûb-ı emsal kavramlarının kullanılması 18. yüzyılda atasözü yerine kullanılan kelime ve deyimleri ortaya koyması bakımından değerlidir. Levnî’nin atalarsözü destanı alanındaki ilkler arasındadır.
Etiketler 18. yüzyıl halk şairleri aşık aşık levni halk edebiyatı halk şairi levnî Levnî Abdülcelil Çelebi el-Edirnevî ozan tekke edebiyatı tekke şairi
Bu yazılar ilginizi çekebilir
Dedim Cevretme Ey Afet | Yusufelili Huzurî
Dedim cevretme ay afet Dedi hüblarda adettir Dedim yok çekmeğe takat Dedi sabret selamettir Dedim …